Yörükler, yürümeye alışık yüzlerce yıllık ayaklarıyla kök salmaya başladıklarında toprağa, göçebe hayatın tüm renklerini odalara,evlere, çamaşırhaneye, sokaklara yansıtmışlar.
GEÇMİŞE,COĞRAFYAYA GÖZ GEZDİRELİM
Yörük Köyü ormanlık bir arazinin eteğinde kurulmuş. Kızılçam ormanları köyün mimarisinde de etkili olmuş. Çünkü o güzelim köy evlerinin yapımında kızılçam kullanılmış.
Karadeniz ve İç Anadolu ikliminin birlikte hissedildiği köyde; çavuş üzümü, kavun, karpuz yetiştirilirmiş.
ULAŞIM
Köye ulaşım oldukça kolay. Bu nedenle eğer Safranbolu'daysanız mutlaka bu köye de uğrayın derim. Safranbolu'ya yaklaşık 11 km Karabük'e ise 18 km uzaklıkta Yörük Köyü. Safranbolu-Kastamonu yolunun yaklaşık 10.km'sinden sonra sola dönmeniz gerekiyor. Sabahları köyden Karabük'e, akşamları da Karabük'ten köye gelen dolmuş olduğunu da söyleyeyim. Eğer özel aracınızla geliyorsanız, köyün hemen aşağısında, Safranbolu-Kastamonu yolu üzerindeki Konarı Gölü tesislerine uğrayıp kahvaltı yapmanızı öneririm. En azından Konarı Gölü'nün o güzel ortamında mis gibi bir kahve içebilirsiniz.
ŞİMDİ GEZELİM-GÖRELİM!
*Çökön Meydanı: Türkmen aşiretinin bölgeye geldiğinde ilk olarak yerleştiği alan Çökön Meydanı olarak adlandırılmış.
Batı Karadeniz'deki bu küçük köyde böyle önemli bir sanatçının heykeliyle karşılaşmak hepimizi hem şaşırttı hem de mutlu etti.
*Çamaşırhane: Yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen çamaşırhane köyün ortak malıdır ve köyün biraz yukarısındadır. Küçük bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz bu sembollerle dolu çamaşırhanenin 300-350 yıllık bir yapı olduğu söylenmektedir. Evet evet semboller!
Görünürde Anadolu'daki diğer çamaşırhanelerden hiçbir farkı yok. Köyün mimarisine uygun tek katlı bir yapı ve kocaman tahta bir kapı. İçeride suyun ısıtıldığı ocaklar ve ortada göbek taşına benzeyen kocaman bir yıkama alanı. Baktığınızda ilginç hiçbir şey yok yani.
Ortadaki çamaşır yıkama taşı Bektaşi tekkesini temsil ediyormuş. Bu taş on iki dilime ayrılmış bu da "On İki İmam"ı temsil ediyormuş. Her dilim küçücük kanallarla ayrılmış birbirinden bu da, aynı anda on iki kadının çamaşır yıkayabilmesini ve kirli suların birbirine karışmadan ortadaki deliğe akmasını sağlıyormuş.Ortadaki delik de çamaşırhanenin gideriymiş.Kazanda kaynatılan çamaşırlar "hopa" adı verilen tokmaklarla dövülerek yıkanıyormuş. Kapıya yakın kısımda taş daha yüksek burada uzun boylular, ocaklara yakın kısımda taş biraz daha alçak burada da kısa boylular çamaşır yıkarmış. Ahh incelikler...
*Sipahioğlu Gezi Evi ( Sipahioğlu Konağı) : Sipahioğlu Gezi Evi ve Kasım Sipahioğlu Konağı yan yana ve iki ayrı aile tarafından turizme açılmış. Ancak bana kalırsa bu konaklar bir bütün. Her ikisini de gezmenizi öneririm. Filiz teyzenin tatlı diline takılıp yandaki Sipahioğlu Gezi Evi'ni Ali Rıza abinin anlatımıyla gezmezseniz büyük kayıptasınız bence.
Ancak Sipahioğlu gezi Evi'ni diğer konaklardan ayıran 1878 tarihli kök boyama bezemeleri. Konağın baş odasındaki kök boyama figürler o kadar canlı ki sanki iki yüz elli yıl önce değil bir kaç yıl önce bezenmiş gibiler. İnanılmaz!Çamaşırhaneyi anlatırken de söylediğim gibi Yörük Köyü bir Bektaşi köyü. Ancak şu anda Bektaşi inançlarının pek de yaşanmadığını, yaşatamadıklarını söylüyor Ali Rıza abi. İfadesinden anladığım kadarıyla biraz mahcup bu durumdan. Çünkü dedelerinin yaptırdığı bu konak, hele de konağın baş odası Bektaşiliğin sembolleriyle dolu. Duvarlardaki, tavandaki her bezemede Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin ve On İki İmam var. Hacı Bektaşı Veli var. Bunları uzun uzun anlatıp büyüyü bozmak istemiyorum elbette. Yukarıdaki fotoğrafta tam ortadaki sarı vazoda bulunan on iki karanfilin On İki İmam'ı simgelediğini söyleyerek bir örnek vereyim.
Konağın her yerinden, her ayrıntısında insana dair, kullanıma dair incelikler fışkırdığını belirteyim. Soldaki fotoğraf baş odanın tavanından. gördüğünüz bir avize değil bir küre. Bu küre gündüz güneş ışığını gece de mum ışığını yansıtarak odanın daha aydınlık olmasını sağlıyormuş.
Sanat, bilim ve insan. Bu üçünün birbiriyle kaynaştığı, bir olduğu bu konağı, baş odayı mutlaka görün derim!
YİYELİM, İÇELİM, ALALIM
Bütün bunların üstüne mis gibi Türk kahvesi içilmez mi? Filiz teyzenin oğlunun yaptığı Türk kahvelerini içerken sindirmeye çalıştık gördüklerimizi, duyduklarımızı. Kahvenin yanındaki kızılcık şurubunun da tadına doyulmuyordu. (Kan kusmadan kızılcık şerbeti içmenin mutluluğu bir başka tabi.)
Eğer acıktıysanız otlu gözlemeler, kırk beş kat yufka arasına serilmiş cevizli Safranbolu baklavasını ve diğer yöresel yemekleri tatmak istiyorsanız köye baharda ya da yazın gelmeniz gerekiyormuş. Bizim gibi şubatta köye giderseniz yiyecek çok da özel bir şey bulamıyorsunuz.
Filiz teyzenin konağından ev tarhanası, kızılcık şerbeti gibi yöresel ürünler alabilirsiniz. Fiyatları oldukça uygun.
YATALIM, UYUYALIM
Yörük Köyü Safranbolu'ya çok yakın olduğundan köyde konaklama imkanı pek yok diyebilirim. Safranbolu'da konaklayıp günübirlik bir gezi için köye gelmek en iyisi.
Bu gezideki yol arkadaşlarım: Saliha-Hüseyin KEÇECİOĞLU, Filiz AKYAZICI, Hüseyin ERSOY, Cihan GÜNEŞ! Şimdi nereye gidiyoruz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder