}

8 Aralık 2014 Pazartesi

USTA: MESUT ÜNALAN

Onu ilk kez küçük, dağınık, tozlu atölyesinin önündeki koltukta şekerleme yaparken gördüm. Kar beyazı pos bıyıkları, geniş alnı ve dingin ifadesi "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var!" diyor, beni hikayesine çağırıyordu. 

Aldım elime fotoğraf makinemi çaldım ustanın kapısını. Karadeniz insanının tersliğini, hele gününde değilse huysuzlanacağını bildiğimden üzerime de giydim zırhımı. Ancak gözlerim silahsız, samimi " Dinlemek istiyorum, sen konuş yeter ki!" derken; önce mavi gözlerinden, sonra usta ellerinden en sonunda da dudaklarından döküldü "Hoş geldin!". 

Bütün "hoş geldin"lerin kapısı sohbete açılır dedim anlattım derdimi. Atölyesine girmenin dünyasına, mahremine girmek olduğunu anlayıp izin istedim adımlarım, gözlerim, sözlerim için. Oldukça kibar, görmüş geçirmiş bir duruşla dilediğim gibi hareket etmeme izin verince, sevindim, çocuklaştım.

Mesut Ünalan... 88 yaşındaki Samsunlu saz ustası, 80 yıldır bu işi yaptığını söylediğinde şaşırıp kaldım. Ne büyük emek,ne suskun sabır, ne bitmez bir aşk! Çocukluk hevesinin, isteğinin seksen yıldır arkasından koşmak ne büyük bir onur! 

Seksen yılda yaptığı bağlamaları, utları,tamburları düşündüm sonra. Acaba bağlamanın bam teli Mesut Usta'nın hangi gününü anlattı bizlere? Biz bu usta ellerin kokusunu hangi tamburun bedeninden kokladık? Dut ağacı Nida Tüfekçi'nin hangi türküsünde yapraklarını hışırdattı? Kim bilir?...Ben bilemedim, sadece hissettim.  

Devlet Demiryolları'ndan  emekli olduğunu söyledi söz arasında. Orada çalışırken de saz yapımına ara vermediğini, hayatının her anında saz yapımının en büyük aşkı olduğunu ekledi yavaşça. Biraz bozuldum. Bu aşkı söylemesine gerek var mıydı? Duvardaki tornavidada, benmari usulü erittiği tutkalda, tezgaha gerilmiş ut teknesinde, kapının önündeki koltukta, atölyenin her yerini kaplayan ahşap tozunda bu aşkı görmediğimi mi düşündü acaba?Sustum, dinledim.

Uğraş,sanat, zanaat, emek olunca konu, Türkiye'yenin yozlaşmasına da değinilecekti elbet. Değinildi de. Seksen sekiz yaşındaki bu emekçi usta geleceği öngörmek istemediğini, her şeyin yavaş yavaş nasıl yozlaştığını, insanlarımızın tek derdinin para kazanmak olduğunu gözleri dolarak anlattı. Anadolu insanının cahilliğinin birileri için büyük bir ekmek kapısı olduğunu vurgulayıp " Türkiye'de para kazanamayan, dünyanın hiçbir yerinde kazanamaz!" diyerek noktayı koydu.


Sohbete ara verip kavisli bir ahşap kesti tornada. Ardından kalem aldı eline bir şeyler çiziktirdi kağıda. İşini ustalıkla yapan insanları izlemek iyi bir film izlemek gibi gelir bana. İzledim, sustum. Sessizliği Mesut Usta bozdu: " Sanat para karşılığı yapılmaz! Sanatını iyi yaparsan gerisi zaten kendiliğinden gelir!"

O usta, o bilge ellerini aldım elime önünde saygıyla eğilerek öptüm. 

Sen çok yaşa Mesut Usta!




  





4 yorum:

  1. Harikulade bir anlatım harikulade bir yazı olmuş. Seni alkışlıyorum kardeşim :)

    YanıtlaSil
  2. Ablam, üstadım,öğretmenim! Bu yorumun senden gelmesi benim için paha biçilemez. Gıznarınım benim :)

    YanıtlaSil
  3. Nota portresine önce sol anahtarını çizer ve sadece isminin başharflerini işler nota niyetine M.Ü. 1982 ilkokul 2. Sınıf.ilk bağlamamızın imzasıydı bu.34 yıl, aynı mahallede olup her gün ustayı görme şerefim pahabiçilemez.kalemine sağlık...😉

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Tülay .Güzel insanlar var ve bu bana umut veriyor.

      Sil